familycouple
setuprateenter
Edinburgh Tatili
Edinburgh Tatili

İskoçya'nın Başkenti Edinburgh

İngiltere seyahatimi planlarken bana en çok heyecan veren Edinburgh seyahatiydi. Çünkü Edinburgh kendine has kültürü, caddeleri boyunca yükselen ortaçağ mimarisi ve ilgi çekici tarihiyle her zaman gitmek istediğim bir yerdi. İngilizce eğitimi için gittiğim İngiltere’den Edinburgh’u görmeden dönmeyecektim elbette.

Edinburgh’a Londra’dan ulaşım oldukça kolay. Gitmenin en ucuz yolunu araştırdığım için tüm ulaşım araçlarına baktım. Tren çok pahalı olduğundan tercih etmedim. Uçakta ise önceden alındığında Easy Jet gibi firmalarda çok uygun fiyatlara bilet alabilme şansı vardı. Ama benim açımdan çok spontane geliştiğinden bu fırsatı da kaçırmıştım. En son olarak en ucuz ama en eziyetli ulaşım aracını seçmek zorunda kaldım; otobüs! Londra’dan Edinburgh’a National Express’ten aldığım iki kişilik gidiş dönüş otobüs biletimi 96 pound’a aldım. Yolculuğunuzu daha önceden planlamak isterseniz National Express’in internet sitesinden online olarak biletinizi alabilirsiniz.

Otobüsümüz Victoria Coach Station’dan akşam saatlerinde kalktı. Tüm yolculuğu uyuyarak geçirmiştim. Otobüsü ucuz diye tercih edecek olursanız benim gibi, eziyetine de biraz katlanmalısınız. Çünkü çok konforlu bir seyahat olduğunu söyleyemem.  Edinburgh şehir merkezine vardığımızda otobüs terminalinden haritalarımızı aldık. Check-in saatine daha vardı bu yüzden ilk önce bir starbucks bulup kahvaltımızı ettik. Sonrasında ise şehri keşfetmeye başladık.

Bir şehri keşfetmenin en iyi yolu o şehrin sokaklarında yürümektir. Hele ki bu şehir Edinburgh gibi her noktasında görülecek bir şeyler barındırıyorsa ve küçük bir şehirse, yürümenizi tavsiye ederim. İlk durağımız Nelson Monument oldu. Nelson Monument, tüm şehri görebileceğiniz bir kule. Girerken 5 pound gibi bir ücret ödediğimizi hatırlıyorum fakat sonradan bunun çok da gerekli olmadığını düşündük. Çünkü Nelson Monument’in bulunduğu tepeden zaten tüm şehri görebiliyorduk. Yukarıda göreceğiniz manzara çok da farklı değildi.

Nelson Monument’ten sonra çok yakınındaki National Monument’e gidiyoruz ve bu devasa yapıda bol bol fotoğraf çektik.

Buradan sonraki rotamız National Museum of Scotland oldu. Müzeyi gezdikten ve ilk klonlanan canlı olan Dolly ile olan fotoğrafımızı çektikten sonra check-in yapmak için otelin yolunu tutuk. Edinburgh’ta ulaşım oldukça rahat. Kaldığımız otel şehir merkezine biraz uzak olduğundan otobüs kullanmamız gerekti. Bunun için satılan günlük biletleri otobüslerden kendin alabiliyorsun. Fiyat olarak uygun. Ulaşım konusunda bilgi almak istersen Edinburgh ulaşım ağıyla ilgili olan application’ı indirmeniz faydalı olacaktır.

Otele gidip eşyalarımızı bıraktıktan ve duşumuzu aldıktan sonra akşam yemeği için dışarı çıktık. İlk akşam J.K.Rowling’in Harry Potter’ı yazmaya başladığı cafe olan The Elephant House’u tercih ettik. Gittiğimizde bize biraz beklememizi söylediler. 5 dakika sonra içeriye girebildik. Burası Rowling’e ilham verdiği ve Harry Potter’ın ilk yazıldığı yer olması nedeniyle oldukça rağbet görüyor. Fakat bu gözünüzü korkutmasın fiyatların çok da pahalı olmadığını söylemeliyim. Yemekleri ise lezzetliydi.

Yemeğimizi yedikten sonra bir şeyler içmek için Old Town’un yolunu tuttuk. Günlerden cumartesiydi ve bu nedenle oldukça hareketliydi caddeler. Bu arada yurt dışı seyahatlerinde pasaportunuzu yanınızdan ayırmamanız gerektiğini de hatırlatalım. Bazı mekanlara girişte pasaport isteyebiliyorlar. Yanımda kimliğim olmasına rağmen pasaportta ısrarcı oldular.

Bir sonraki durağımız yine Old Town caddesine bakıyordu. Cadde oldukça hareketliydi ve caddeden geleneksel kıyafetlerini giymiş İskoç erkekleri geçiyor, bir yandan da gayda sesleri geliyordu. O an gerçekten benim açımdan büyüleyiciydi. Aylardan Ekim’di. Hava dışarıda oturulmayacak kadar soğuk değildi. Biri Kolombiyalı biri de Japon olan arkadaşlarımla Edinburgh’un tarihi binalarına bakıyordum, bir şeyler içiyordum. Sanırım seyahat etmenin en güzel yanı bu ve sanırım Edinburgh’ta en mutlu olduğum anlardan biri de buydu. O akşam korku tüneline gitmek konusunda arkadaşlarım çok ısrar ettiler fakat hem yol yorgunu olduğum için hem de bu tarz şeylerden gerçekten korktuğum için gitmedim. Aklınızda bulunsun, bu tarz etkinlikler Edinburgh’ta oldukça fazla.

Otele döndüğümüzde direk uyuduk. Ertesi gün sabah 9 da Edinburgh Castle’a gitmek için uyandık. Her yere yürüyerek kolaylıkla gidilebileceğinizi söylemiştim. Castle’ı bulmak da zor olmadı. Kalenin içine girmek için para vermemiz gerekiyordu ve açıkçası The Scotch Whisky Experience’ı daha çok merak ediyorduk. İşte bu yüzden Castle’dan çıkar çıkmaz oraya gittik.

The Scotch Whisky Experince, viski severler için oldukça ilgi çekici. Öncelikle oluşturulan platformda viskinin nasıl oluştuğuna dair bilgiler ediniyorsunuz. Sonra gideceğiniz odada herkes yarım daire şeklinde oturuyor ve rehber görsel bir şekilde viski çeşitlerini anlatırken siz de önünüzde bulunan kartonlardan anlatılan viskiyi koklayabiliyorsunuz. En sonunda anlatılan dört viski çeşidinden birini seçip tadabiliyorsunuz. Viski Edinburgh’tan götürülebilecek en güzel hediyedir diye düşünerek müze çıkışında babam için bir İskoç viskisi almayı ihmal etmiyorum.

Buradan çıktığımızda tekrardan yürümeye başlıyoruz. Artık paramız da suyunu iyiden iyiye çektiği için para vermeden yapabileceğimiz aktiviteleri düşünmeye başlıyoruz. Arka sokaklarını gezmeye başlıyoruz Edinburgh’un. Ormanlık alanlardan geçiyoruz. Karşımıza Top of Arthur’s Seat  çıkıyor. Seyahatimizin en unutulmayacak dakikalarını yaşayacağımızdan henüz habersiz tepeye tırmanmaya başlıyoruz.

Böyle bir şeyi planlamamış olduğumuzdan çantamızda hediye olarak aldığımız viskilerden başka hiçbir şey yoktu. Bu sebeple daha yolun yarısında susuzluktan yerlere yatmaya başlamıştık ki bizimle birlikte tepeyi tırmanan İskoçyalıları gördük. Su içme vesilesiyle onlarla da arkadaş olduk. Hatıra fotoğrafı çektirdik.  Meğer onlar da o akşam orada bir şeyler içeceklermiş. Neden burayı seçtiklerini hava kararmaya başlayınca daha iyi anlıyorum. Burası Edinburgh’un en harika manzarasına sahip.

Tepeden indiğimizde artık gücümüz kalmamış ve oldukça acıkmıştık. Bulduğumuz ilk fast food restoranında bir şeyler atıştırdıktan sonra otele dönüş yaptık. Ertesi sabah otobüsle Londra’ya geri dönecektik.

Konaklama konusuna gelince biz Alpha Guest House’u tercih ettik. İki gecelik konaklama için ne kadar ödediğimizi hatırlamıyorum ama otobüsle merkeze 5 dakika olan uzaklığı, temizliği ve sahibinin güler yüzüyle bizi memnun ettiğini belirtmeliyim. Bu arada Edinburgh’ta tüm otobüslerde internet var o yüzden yolculuk pek de sıkıcı olmuyor.

2 günlük Edinburgh seyahatim böyle geçti. Türkiye’ye döndüğümde ve kar yağmaya başladığında kendimi Edinburgh’ta hayal ederken buldum. Sanırım o caddelere, o kente kar çok yakışırdı ve keşke o mevsimde de orada olma şansım olsaydı. Orası sanki bir masalın içinden çıkmış bir şehirdi ve biz de kahramanları olmuştuk.

 

Bu yazıyı hazırlayan Nurdan Hanım’a çok teşekkür ederiz. Takipçimizin diğer tatil anılarını görmek için buraya tıklayınız.

WhatsApp Destek
Lütfen İletişime Geçmek İstediğiniz Müşteri Temsilcisini Seçiniz
REZERVASYON OLUŞTUR
Tarihler Müsait
Giriş Saati :
Çıkış Saati :
Konaklama Tutarı :
Kısa Konaklama Ücreti :
Elektrik Ücreti (Ekstra) :
Isıtma Ücreti (Ekstra):
Toplam Ücret :
Ön Ödeme
%30 şimdi öde - kalan girişte öde.
Girişte Nakit Ödenecek :
Hasar Depozitosu
Girişte ekstra ödenir. Çıkışta hasar/ziyan olmaması durumunda iadesi yapılır
:
Ödeme şekilleri ve rezervasyon süreci ile ilgili bilgileri öğrenmek için tıklayınız.
UYGUNLUK TAKVİMİ
Müsait
Dolu
Ödeme Bekliyor
Giriş-Çıkış